22 Eylül 2013 Pazar

Film Tavsiyesi : Korku ve Gerilim Türünde

Bir kupa dolusu çayım ve misket limon aromalı gofretim ile yine karşınızdayım .Bu sefer ki postum da Asya ülkesine ait  korku ve gerilim türündeki  filmler .Sakın  yanlış anlamayın akşama kadar film izleyen biri değilim .Hani keşke öyle bir durum olsa inanın hiç de itiraz etmezdim:) Film izlemek benim için bir terapi gibi ,kısa bir sürede olsa her şeyi unutuyorum .Ve unutmak o kadar iyi geliyor ki ...

Bloggerim yeni olduğundan ve birde okulların açılması ile yoğun bir döneme gireceğim için paylaşımlarımı sıklaştırmaya çalışıyorum .Zaten bir süre sonra yazma hevesim kaybolacak ama sadece bir süre -sanıyorum o aralar derslerden  dolayı kafamı kaldıramayacağım içindir ya da bunun gibi bir sürü sebepler .

Gelelim filmlerimize :)

İlk olarak çok fazla aşina olmadığım Tayland yapımı bir filmden  bahsetmek istiyorum .

Gerilim ve korku türünde ki bu ilk filmimizin adı sadece bir  tarihten ibaret . "9-9-81" .2012 yılında gösterime giren  filmin süresi ; 92 dakika .


Korku filmi izlerken olaylar  genellikle ilk dakikalarında normal bir seyirde devam eder ve biz bu süreç içerinden "acaba şimdi ne olacak, kim canavara dönüşecek ,kim yaşayacak ,kim ölecek " senaryolarını kafamızda çoktan canlandırırız .Ve sonuçta istediğimiz tek bir şey vardır kahramanın hayatta kalması .
Bu filmde ise bir kahramanın kim olduğunu anlamak çok zor hatta kim baş rolde kim yan rolde bilemiyorsunuz .Tüm oyuncularına aynı statü verilmiş gibi .
Film ilk başlarda pek bir tat vermiyor hatta sıkılıp kapatmak isteyebilirsiniz ama biraz sabırlı olursanız olayların nasıl bir anda farklı bir boyuta taşındığına şahit olursunuz .
Filmin kısaca konusu ise : Genç kız evlenmek istediği adamın bir gece trafik kazasında öldüğünü öğrenince  aynı gün yaşamına son verir. Adam hayattadır .Genç kızdan kurtulabilmek için onun en yakın arkadaşı ile  sahte bir ölüm haberi planlar .Genç kızın ruhu tüm bunlara sebep olanlardan intikam almak ister .
.....................
Son pişmanlığın fayda etmediğini hepimiz biliriz ,ne olursa olsun bir insan hayatı ile oynamak ve sorumsuzca yapılan şakalar,oyunlar telafisi olmayacak bir çok hatanın doğmasına sebep olur.İnsan onuru  asla değersiz değildir 

********

İkinci filmimiz ise ; Ev alma komşu al atasözüne kıymet biçiyor sanki :))

Geçen yaz vizyona giren The Neighbors ,Güney Kore yapımı 110 dakikalık gerilim türünde bir film.Belki bir çok kez yazmışımdır Güney Korelilerin hayal güçlerinin ne kadar derin oldukları ,her türlü filmi gerçekten başarıyla çevirip oynayabiliyorlar .



Filmin konusuna gelince : Üvey annesi ve babası ile yaşayan küçük kız bir gün akşam vakti   okul dönüşü şiddetli bir yağmura tutulur.Uzaktan onu izleyen komşusu küçük kızı ikna ederek evine götürür.Seri katil olan bu komşu ,küçük kızın bir  alt katında yaşamaktadır.Binanın içine girdiklerinde kızı evine davet eder ve sonrasında küçük kızı öldürür .Site sakinleri bu olaydan sonra tedirginlik yaşar ve zamanla bir çok kişinin hayatında önemli değişikler yaşanır .
Film ayrıca Kang POOL'un Kore'de Weptoon denilen web tabanlı çizgi roman serisinden uyarlanmış .Kang POOL hakkında daha fazla bilgi edinmek için tıklayın :http://en.wikipedia.org/wiki/Kang_Full


************

Üçüncü filmimiz yine Kore yapımı korku filmi ; "Don’t Click"    

http://i.imgur.com/xhiZF.jpg



Filmin konusu : Yasak bir site internet tutkunlar için hızla bir merak konusu olmaya başlar .Bu merak bir süre sonra korkunç bir yaşamın başlangıcı olacaktır .Film başta sona kadar sizi içine çekebiliyor .Yalnız ne zaman duracaklarını ne zaman biteceğini asla kestiremiyorsunuz . Hatta bir ara şöyle diyorsunuz "yeter artık  bitsin " ben demiştim çünkü :)


************

Dördüncü filmimiz ise - işte bu gerçekten korkulacak kadar vardı hele o elinde ki satırla küçük kızları kovalayan psikopat kadın yok mu , resmen dona kaldım ,korkumdan lambayı söndüremedim :))

The Sleepless  2012 Güney Kore yapımı gerilim ve korku filmi .

Filmin Konusu 

Two Moons” kendilerini hiçbir çıkış yolunun bulunmadığı ıssız bir yerde bulan iki kadın ve bir adamın
hikayesi anlatılmaktadır..
So-Hee (Park Han-Byul) sırrı olan bir korku öyküsü yazarıdır. Seok-Ho (Kim Ji-Seok) nedeni belli olmayan travmadan muzdarip bir üniversite öğrencisidir. Bu travmanın ne olduğunu ortaya çıkarmaya çalışırmaktadır…

Hayatları sona ermesine rağmen bu dünyaya sıkışıp kalmış ruhlarla ilgili bir film olan “2 Ay” senaryosu ilginç ve izleyini kendine bağlamayı başaran, izlemeye değer güzel bir film ( http://www.asyafilm.com/the-sleepless-2012-turkce-altyazili-izle.html )




iyi seyirler 


"oyun bozan "

devam edecek 

Film Tavsiyesi : Barfi " Aşkın Dile İhtiyacı Yoktur"

Şu sıkıcı pazar gününde beni bekleyen bir sürü işin içinden  firar edip bir kaç hafta önce izlediğim ve beğendiğim filmi yazmak istiyorum alelacele. Bir not tutma alışkanlığım olmadığı için bu yarım aklımdan bir şeyler hatırlamasını istemek çok zor.Bu yüzden şimdi aklıma gelmişken  hemen yazmak istiyorum.

Hint filmlerini sever misiniz bilmem ?  ben pek sevemesem de ,dansları ,müzikleri ,yerel kıyafetleri ve sempatik tavırlarıyla  ile bir çoğumuzun sevgisini kazandığına eminim .Özellikle Aamir Khan'ı filmlerini  bilmeyen yoktur.Ülkesinde fenomen olmuş bu yönetmen ,senarist ve oyuncunun filmleri öyle unutulacak sıradan  eserler değil ,insanın bünyesinden uzun süre etki bırakacak anlam yüklü filmler .Daha önce Aamir Khan'nın  hiçbir  filmi hakkında yazı yazmadım, şimdi de yazmayacağım .Bu film de Aamir Khan'a ait olmasa da fazlasıyla söz edilmeyi hak ediyor bence .

Gelelim filmimize :)


Barfi , 2013 Mayıs ayında gösterime giren 151 dakikalık romantik, aşk ve dram filmi .Yönetmenliğini Anarug Basu'nun yaptığı bu filmin kısaca konusu
Barfi , işitme ve konuşma engelli genç bir delikanlıdır.Sempatik tavırları ,sıcacık gülümseyişi ,samimi bakışları ,yardımseverliği sayesinde yaşadığı kasabada sevilen  bir insan haline gelmiştir. Her gün bisikletine binerek , kasabayı altına üstüne getirir .Bir gün tren istasyonunda güzeller güzeli Shruti ile karşılaşır .Daha ilk görüşte Barfi bu güzele aşık olur .Shurite Barfi'nin  samimi ve saf aşkına değer verse de ailesi tutucu davranışları ve sürekli bocalaması yüzünden Barfi'ye olan hislerinden nasıl bir yol izleyeceğine bir türlü karar veremez Barfi'nin bu karşılıksız aşkı bir süre sonra otistik engelli Jhilmil 'i tanıması ile son bulur Olaylar daha sonra  bu üçlü arasında gelişerek devam eder.

Barfi: Aşkın Dile İhtiyacı Yoktur

Jhilmil ve Barfi çok şekerler ya :) Bu sevimli ikilinin ,öyle muzip öyle doğal hareketleri var ki  aynı kareleri daha sık görmek için  filmi  geriye sarıp  izlemek istiyor insan ...

Barfi: Aşkın Dile İhtiyacı Yoktur

ve güzeller güzeli " Shurite" 

Ve kısa bir hatırlatma : Türk yapımı" Başka Dilde Aşk" filmini izlediyseniz bu film size hiç de yabancı gelmeyecek ve aşkın dile ihtiyacı olmadığını yeniden şahit olacaksınız. 


iyi seyirler 


"oyun bozan "


16 Eylül 2013 Pazartesi

Film Tavsiyesi : " Miracle in Cell No. 7 "




Komedi tarzında film arayıp ortaya daha çok dram çıkınca benim gibi dumur olan var mı acaba :)
Afişine aldanarak ,büyük bir keyifle filmin başına oturdum .Hani işte insanın bazen  kötü günlerine inat , gülmek ,mutlu olmak istiyor , sizi saran, sizi neşelendiren, her zaman yanınızda olan bir dostunuz yoksa ; Güney Kore filmleri de bu açıdan birer kurtarıcı gibi . 

Tamam sonuçta yine gülemedim ama inanın ağladığıma değdi .En azından bana  ,bazen kaybettiğim ya da unuttuğum değerleri yeniden hatırlattı . İnanmak gibi , sevmek gibi , vefa gibi ...

Filmin konusu ise kısaca yazayım : Küçük kızıyla mutlu yaşayan zeka özürlü bir babanın yanlışlıkla bir suça karışması sonucu hapishanede geçen drama türünde bir film .


oyuncuları ise : 
Ryu Seung-Ryong – Yong Goo
Jung Jin-Young – Warden
Oh Dal-Su – Prisoner
Park Won-Sang – Prisoner
Jeong Man-Sik – Prisoner
Kim Jung-Tae – Prisoner
Kal So-Won – Çocuk Ye-Seung (Yong-Goo’nun Kızı)
Park Shin-Hye – Genç Ye-Seung (Yong-Goo’nun Kızı)

Şunu kesinlikle belirteyim filmi izlemekten asla pişman olmayacaksınız ve unutmadan yanınızda kağıt havlu ya da bir kutu mendil bulundurun .

iyi seyirler 


"oyun bozan"






Dizi Tavsiyesi : "Secret Garden "

Akşam, aşırı yorgunluktan dolayı erkenden yatmışım ,malum okullar açıldı ve bu yüzden günüm çok yoğundu.Uyandıktan sonra tekrar uyuyamamak gibi bir sıkıntı var bende - bu saatten sonra ne yapayım diye düşünürken önce kendime bir çay koyup , kalan yorgunluğumu üzerimden iyice attıktan  daha önce severek  izlediğim Güney Kore dizini yazmaya karar verdim :) 


Secret Garden / Gizli Bahçe / 2010 / Güney Kore /


Üllkesinde efsane olmuş Secret Garden  dizisini izlemeyen Kore hayranı yoktur sanırım .Film 2010 yılında çekilmiş ,sanırım bende diziyi geçen yaz izlemiştim .Biraz geç oldu biliyorum , o sıralar daha ismi çok duyulan  ABD ve Avrupa yapımı dizileri izlemekten pek fırsat bulup bakamadım .O taraftan sıkılınca aslında sıkılmak demeyim de sezon finallerinden sonra yeni sezona kadar ,Güney  Kore dizileri benim için bir kurtarıcı gibi oldu .Bir zaman sonra alışınca da bu sefer diğer diziler rafa kalkıyor .Çoğu zaman neye karar vereceğimi bende kestiremiyorum ,ne çok ben var içimde ,hepsinin de zevki farklı :)


Bu ikiliye hayran olduğumu öncelikle belirtmek istiyorum .Ha JI Won Güney Kore'nin en beğendiğim artistlerinden , benim için güzel değil de çekici bir kadın -zaten çekicilik güzellikten her zaman bir adım öndedir.Ha Jı Won'un sinemada da çok başarılı buluyorum .Bir kaç filmini izlemiştim sanırım ; Phone ve As One tavsiye edeceğim iki mükemmel filmi .




Hyeon Bin ,dizide en çok güldüğüm oyunculardan  bir tanesi . komedi alanında çok başarılı bence en beğendiğim filmi : 

 A Millionaire's First Love

[Resim: photo12901.jpg]


Dizinin konusuna gelince :

Geçimini dublörlük ile kazanan Gi Ra -İm bir yanlış anlama sonucu  bir gün Kim Joo Won tanışır .Zengin bir iş adamı olan  Kim JOO won ,Gi Ra-İm ile tanıştıktan sonra hayatında önemli değişikler olur .İkili arasında geçen bu romantik komedi tarzındaki diziyi  izlemek isteyenler http://yeppudaa.com/showthread.php?t=22049 tıklayın :)

dizinin diğer oyuncuları :

***
Yoon Sang Hyun / 윤상현 - Oscar ( Joo Won'un kuzeni )




***
Kim Sa Rang ( 김사랑 ) - Yoon Seul 


***
Yönetmen: Sin Wu-Cheol / 신우철
Senarist:Kim Eun Sook / 김은숙




iyi seyirler

"oyun bozan "

15 Eylül 2013 Pazar

Dizi Tavsiyesi : " Hello My Teacher "

Hello My Teacher / 2005 / Güney Kore /


Bu yaz benim için pek güzel geçmese de kitaplar ,diziler ,filmler ,müzikler sayesinde biraz da olsa günüme keyif katmaya çalıştım .Biliyorsunuz bugün okullar açılıyor ,yoğun ve yorucu bir dönem giriyoruz eskisi kadar olmasa da yine boş vakitlerimde zevk aldığım hobilerimden  faydalanmaya çalışacağım :)
 gelelim dizimize :)

2005 yılı Güney Kore yapımı ,romatik komedi ve dram türünde ki Hello My Teacher dizisini bir kaç gün önce izlemiştim .Ne izlesem diye nette arama yaparken Yeppuda.Com'da bu dizi dikkatimi çekti .Size bir itirafta bulunayım dizi seçmek film seçmekten daha zor -bu yüzden genellikle yorumlara bakıyorum ,gerçi sorun şu ki Kore dizilerinde olumsuz bir yorumla karşılaşma ihtimaliniz çok zor .Adamlar ne çevirse beğeniliyor .Bazen sırf bu yüzden yoruma bakıp dizi yada film izleyip, pişman olmuşluğum çoktur .Her seferinde yorumlara aldanmayıp izleyeyim  yada geçeyim diyorum ,bir türlü olmuyor .Bu konuda bir şeyler yapmam şart :)

Dizinin konusu gelince : 
Na Bo Ri ( Gong Hyo Jin ) lise yıllarında okulda sorunlu bir öğrencidir , mezun olduktan 6 yıl sonra Na Bo Ri 'nin tek bir isteği vardır : "mezun olduğu okulda öğretmen olmak ".Bunun için sıkı bir çalışmaya girer .Okulda öğretmenlik alımı için yapılan mülakatta eski öğretmeni Na Bo Rİ 'nin sorunlu bir öğrenci olduğunu ve öğretmenliğine layık olmadığını söyler .Bir yandan okul müdiresinin üvey evladı Park Tae İn (Gong Yoo in ) ailesine ve öğretmenlerine bir çok problem çıkarmaktadır .Na Bo Ri'nin lise yıllarında aşık olduğu sanat öğretmeni Park Tae İn eğitilmesi için Na Bo Ri öğretmen olmasını ister ve  okul müdiresi olan ablasını ikna eder .Olayların Na Bo Ri'nin öğretmen olmasından sonra gelişmeye başlar .


Diziyi buradan izleyebilirsiniz :http://yeppudaa.com/showthread.php?t=25107




iyi seyirler 




"oyun bozan "







Dizi Önerisi : "Personel Taste"

Personal Taste / Kaeinui Chwihyang / 2010 / Güney Kore /



Harika ,inanılmaz keyifli bir dizi .Daha playere basar basmaz yüzünüzde kocaman bir gülümseme beliriyor .Muziplikleri ,şakaları  mimikleri ,diyogları bu kadar candan ve samimi olamaz .Rol yaptıklarına inanmak çok zor ,tamamen doğaçlama olarak düşünebilirsiniz -kim bilir belki de öyledir .

16 bölümlük Romantik Komedi türündeki bu sevimli dizi Güney Kore yapımı ,ilk olarak 2010 yılında yayınlanmış ,ben  diziyi bağımlısı olduğum  Yeppudaa.Com'dan  izledim .Bir de diziyi bir kere izlemeye başlayınca diğer bölümlerini o kadar çok merak ediyorsunuz ki benim gibi dayanamayıp 2 günde izleyebilirsiniz :)ama bu kadar erken bitirmenizi önermem  çünkü diziye doyamayacaksınız sonra özlersiniz 

benden demesi :)

Dizide Park Kae İn (Lee Min Ho ) karekterini çok sevdim ve bir de suratına bakmaya doyamadığım yakışıklı aktör Jeon Jin Ho'yi  (son yeh jin ) .

Dizinin konusu ise ; 
Park Kae İn , karşısındaki insanlara sorgusuz sualsiz  inanan ve sırf bu yüzden sevdikleri tarafından  sürekli hayal kırıklığına uğruyan , saf ,iyi niyetli bir mobilya tasarımcısıdır .İş hayatında ki başarısız deneyimleri yüzünden yüklü bir borç altına girmiştir .Bu yüzden yaşadığı evin bir odasını kiraya verir .Odayı kiralamak isteyen mimar Jeon Jin Ho ,gay rolü yaparak -aslında tamamen bir yanlış anlaşılmadan dolayı -Park Kae İn'in evine yerleşir .Ve bundan sonra olaylar gelişmeye başlar .

Dizinin en sevdiğim özellikleri ,bitimine yakın Park Kae İn'in günlük hava raporları oldu ve birde müziği .:)

İzlemekten asla ve asla pişman olmayacaksınız 

eğer merak ettiyseniz burayı tıklayın :  http://yeppudaa.com/showthread.php?t=7509


iyi seyirler

"oyun bozan "



13 Eylül 2013 Cuma

Kitaplarım

Evet biraz mola verdikten sonra okuduğum kitapları  yazmaya devam ediyorum .Eh uykuda kaçınca , bu saatte sanırım en güzeli yazmak ya da okumaktır değil mi ?belki de ruh halimize uygun bir film de olabilir Tercih bizim :)

Samsunlu yazar A.Ali Ural'ın eserlerinden üç kitabı kısaca tanıtmak istiyorum. Geçen bahar ayında şehrimizde Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri nedeniyle kitap fuarı açılmıştı -bizde bir akşam vakit ailece gitmeye  karar verdik .İyi ki gitmişim diyorum çünkü bu güzelim kitaplarımla tanışma fırsatı belki de bulamayacaktım .Ayrıca kitap fuarları asla kaçırılmamalı diye düşünüyorum çünkü fiyatlar çok daha uygun oluyor ve piyasaya yeni çıkan bir çok kitabın tanıtımına da yakından şahit oluyorsunuz .Tabi arada bir yazarları da görmek mümkün ...

KÖRÜN PARMAK UÇLARI 



kitabın arka kapak sayfasından :

bir günah işle ve onu öldür
geçmeden bir deniz kenarından
bir günah işe ve onu öldür
takmadan köpükleri peşine
ahtapotları ,denizatları ve yıldızlarıyla
mürekkep balıkları  kurutmadan girişi
bir günah işe ve onu öldür

************

Benim gibi şiir severseniz eğer bu da  beğenerek okuyacağınız bir kitap.


MAKYAJ YAPAN ÖLÜLER 



kitabın arka kapak sayfası :



Bir gün sokağınızdan geçerken ,oturduğunuz binanın bütün pencerelerinde kendinizi görürseniz sakın dehşete kapılmayın ! Bakın onlar ne kadar sükunetle izliyor sizi .İlk kattaki çocuklar size ne kadar benziyor ! İlk penceredeki önlüklü çocuğa kadar hepsi el sallıyor size. Hadi durmayın sizde el sallayın onlara !...


kitabın içinden :


Ey kutsal ağrı!

Saklandığın yerden çık!
Yalnız kendimizi değil, çevremizi de yakıp yıkıyoruz! Biz acı duymayanlar ahalisi, akan kanımızı boş gözlerle, bir nehir gibi seyrediyor, kopan ayağımıza vitrinlerden ayakkabı beğeniyoruz.
Ey kutsal ağrı! Gel ve sessizliğimiz boz!
Kulakları sağır etsin çınlayan sesin!
Başımızdaki tacımızı ağrıdan bir çelenkle değiştir!
Makyaj yapan ölüler tabutlarıyla mezarlarına inerken.
çivisi çıkmış bir saat duvardan yere düşüyor.
Akrebi kopmuş saatin
hangi zamanı gösterdiğini
kimse bilemez.


YANGIN MERDİVENİ



Sandığım karşımdaydı .Metal yerleri küflenmiş ,ağacı kararmıştı . Anahtarla açamadım .Kırdım sandığı .İçinde bir parça sararmış kağıttan başka hiçbir şey yoktu .Kanlanmış kağıdı hemen açıp okudum
 "Sandığın gibi değil"..

syf: 116

**********************


"oyun bozan"

Kitaplarım

Sahafçılar huzur bulduğum mekanlardan bir tanesi .O eskimiş, pörsümüş, yıpranmış sayfaların arasında kendimi bir başka dünyada hissediyorum .Bir zamanlar sahiplerine ait bu kitaplar, evin bir köşesinden onların hayatlarını izlemiş ,yaşananlara şahit olmuş ve bir ruhaniyet kazanarak aynı hissiyatı paylaşmışlar .Lakin fani olan şu hayat, acımasız yüzünü onlara da  göstermiş ve  sahiplerinden koparak bir sahafçı dükkanında mahzun bir bekleyişe terk edilmişler .
Bu terk edilmiş kitaplardan sık sık almaya çalışıyorum .Bir kaç hafta önce 4 tane kitap aldım ve aldığım kitapları kısaca yazmak ve tanıtmak istiyorum


TONİOS KAYASI   ve   DOĞU'DAN UZAKTA 



YAZAR : AMİN MAALOUF

Tonios Kayası : gerçek bir öyküden esinlenerek yazılmış, 19.yy Mısır da M.Ali Paşa döneminde  bir dağ köyü olan Kfaryabda geçen mistik bir hava içerinde anlatılan serüven ve sadakat romanı.

Doğu'dan Uzakta ; aslında bu kitap yeni sayılacak  bir roman olmasına rağmen  sahafçı da görmek benim için  hoş bir sürpriz olmuştu.En azından piyasa fiyatının altına alabilecektim .Malum sık sık kitap aldığım için bütçem çok fazla yetmiyor .Kitap Lübnan'dan uzakta kalmış Adam adlı bir tarih profesörün ,yıllar sonra arkadaşın cenazesi için ülkesine geldiğinde  yaşadığı  sıkıntıları, gördüğü olayları ,savaşlarını , dostluklarını aşklarını ,geçmişin içinde çıkıp gün yüzüne çıkan hatıralarını ve  içsel yolculuğunu anlatan baştan sona sürükleyici  bir roman .

Lübnanlı Amin  Maalouf yıllarca ülkesinden uzakta yaşamasına rağmen, doğu ve  batı sentezini içinde edebiyat dünyasında  farklı bir yer edinmiş bir yazar.Okuduğum bu  iki romanda yazarın kendi dünyasından kesitler bulabiliyorsunuz .Yazar , ülkesinde ki yıllarca süren savaş yüzünden romanlarında olayları hümanist bir anlayış içerisinde  abartmadan ,yargılamadan  ve fazla hataları irdelemeden  barışçıl bir düşünceyle anlatmaya çalışmış .Bu düşünce sizi zamanla yazara karşı olumlu bir yaklaşım içine itiyor Ben iki kitabı da sevdim , okuyan herkesin kendinden de bir şeyler bulacağı düşünüyorum .

************************

PARMA MANASTIRI



YAZAR :  STENDHAL 

Bayağı eski bir kitap ,içerisinde basım tarihini bulamadım .Tanışma vaktimiz çoktan geçmiş ve sayfaları sararmış yıpranmış olmasına rağmen yine de almaya değer buldum .Fransız Honore de Balzac bile  kitabı üç kez okumuş ,bir mektubunda kitabın elli yıldan bu zamana yayınlanmış en güzel kitap olarak belirtmiş .Yok ben sırf Balzac beğendiği için almadım ,ismini ve eserlerini bir çok kez duymama rağmen bu Fransız realist yazar  Stendal'ın daha önce hiç bir kitabını okuma fırsatı bulamadığım için kendimde eksikliği az da olsa gidermek için aldım .
Kitap ; 19 yy Fransız ve İngiltere toplumunu eleştirsel bir süzgeçten geçirirken ,karmakarışık bir aşk hikayesini de  içinde barındıran  bir roman .Uzun bir aradan sonra tekrar okunmasında fayda var .Aslında kitap ilk başlarda bana çok sıkıcı gelmişti ama olaylar bir türlü son bulmadığı için elinizden düşüremiyorsunuz.

******************

UYANIŞ

JEAN PAUL SARTRE

Evet geldik dördüncü kitabımıza :)

Yine gördüğünüz gibi kitabım kırmızı kapaklı ,1973 yılında basılmış bir aşk romanı .Bir çoğunuz yazarın bir başka eseri olan Bulantıyı okumuşsunuzdur. Aramızda kalsın ben daha onu da okumadım .Eh okunması gereken o kadar çok kitap var ki -tamam biliyorum  Sartre'nin dehasını serpiştirdiği tüm kitapları ertelenmeye gelmez mutlaka okumalı - ama işte nasip olmadı Yakın bir zaman  diğerleri okunacaklar arasına girecek ,inanın bana :)

Kitap nasıl derseniz bence en iyisi okuyun ,yoruldum sanırım :)

*******************




"oyun bozan "






12 Eylül 2013 Perşembe

Kitaplarım

Bu yaz çok istememe rağmen kitaplarla pek haşir neşir olamadım-oysa okumak istediğim o kadar çok kitap vardı ki ... kendime uzun bir liste hazırlamama rağmen, şehrimin bunaltıcı sıcağı ve nemi yüzünden  hala bir çoğunu temin edebilmiş değilim .İnanın bu havalarda bu kentte insanın tek bir satır dahi okuyası gelmiyor ,tabi tatilinizi bir köyde yada denizi olan bir kasabada geçirme imkanınız yoksa.

Bende vakit buldukça okumayanlar için  elimde olan  ve okumuş olduğum kitapları  kısa bir tanıtımla  yazmak istiyorum.

İşte ilk kitabım :)

CARİYE 


UĞRUNA SAVAŞ AÇILAN GÖZDE 

Yazar:Yücel Kaya 
Sayfa Sayısı: 540
Yayınevi: Marka Yayınları 

Bu kitabı bir kaç yıl önce Ankara'da yaşayan abim anneme okuması için göndermiş -çok şükür ailece bir kitap severiz :)
Cariye, elinizden hiç düşüremeyeceğiniz hatta bir solukta okuyacağınız , Osmanlı Devlet'inin harem hayatından kesitler sunan ve dönemin padişahı ile cariyesi arasındaki heyecan ve entrika  dolu bir aşk hikayesi .Özellikle kitabın kadın kahramanı dillere destan güzelliğiyle Zafire ( Sophira) hayatı ve  yaşadıkları sizi derinden etkiliyor .Kitap hakkında çok uzun yazmak istemiyorum,  gerçi filmler ve kitaplar hakkında çok fazla spoiler vermeyi doğru bulmuyorum desem daha iyi .

Kitabın arka kapak sayfasından kısa bir anektod , ilginizi çekebilir diye  ;

************
"Biz seninle eski bir cami avlusunun sahipsiz iki güverciniydik... Ezan sesiyle başlardı güne öksüz uyanmalarımız. Dualarımız ağladığında anladık... Annemiz değildi başımızı her okşayan.

" Evliya Çelebi Seyahatnamesinde, 1640'lı yıllardaki Kırım Bahçesaray'ı anlatırken, orada 200.000 genç esirir bulunduğunu ve her birinin bir ay parçası kadar güze olduğunu ifade eder. Zafire (Sophira), o ay parçası gibi ifade edilen on binlerce kızın arasından en güzeli seçilerek 1641 yılında Giray Har tarafından Osmanlı sarayına cariye olarak hediye edildi Zafire'nin kader ortağı Gülbeden (Veronico) ve padişah IV Mehmet'in annesi Nadya da (Hatice Turhan Sultan) hediye edilen cariyeler arasındaydı. Bu romanda, ailesinden koparılarak bir cariye olaraS yetiştirilip Osmanlı sarayına gönderilen Zafire'nin gerçel yaşam öyküsünü bulacaksınız.

************

Kitabın yazarı Yücel Kaya , sosyal medyada çok fazla aktif görevlerde bulunmuş araştırmacı bir yazar.Daha önce hiçbir kitabını okumadım hatta adını bile ilk kez bu kitapla öğrendim .Nette yazarın diğer kitapları hakkında araştırma yaparken bir kaç kitabı da ilgimi çekti ve alacaklarımın listesinde  eklendi ve   merak ettiğim diğer kitapları ise  şunlar : " Yakup'un Beş İncili ve Aretias'ın Gizli Kapısı"




"oyun bozan "










10 Eylül 2013 Salı

Film Yorumu : "Daisy "

Daisy film izle


Bazı filmler  bıkmadan usanmadan defalarca izlenmeyi hak ediyor .Konusu ,kurgusu ,oyuncuları ,müziği , görsel sahneleri , monologları ve hatta  mimikleri hepsi bir bütün olup filmi ölümsüzleştiriyor .İşte bunlardan bir tanesi de "daisy".
Aksiyon ve suç bilimlerin dehası diyebileceğim Hong Kong'lu film yönetmeni  ve yapımcı Andrew Lau 'nun yönetmenliğini yaptığı "daisy"  2006 yılında Güney Kore yapımı bir film .

Oyuncuları  ise Kore filminin en tanınmış simalarından Gianna Jun, Woo-sung Jung, Sung-jae Lee. Özellikle  Gianna Jun Kore filmlerinde en  beğendiğim artistlerden biri .  Başrol olarak oynadığı My Sassy Girl ,The Berlin File ,The Last Vampire izlediklerim arasında.  Woo-Sung Jung ise bir çoğumuzun izlediği  efsane olmuş A moment To Remember filminin yakışıklı oyuncularından biri .  Hani şu delice aşık olduğu karısının hafızasını zamanla yitirirken verdiği mücadeleyi anlatan adamın dramı  . Bunun bir benzeri ,aslında tamamen kopyası diyebileceğim Türkiye'de çevrilen ve gösterime giren ,  Özcan Deniz Fahriye Evcan'nın oynadığı  "evim sensin" filmi .

"Daisy" filminin  konusu Hollanda'nın Amsterdam şehrinde geçiyor.Şehrin meydanında öğleden sonraları bir grup ressamla beraber insanların resmini yaparak geçimini sağlayan bir kadınla , Kore mafyasının emrinde ki kiralık katil arasındaki aşk'ı anlatıyor .Romantizm severler için unutulmaz bir başyapıt .

iyi seyirler

"oyun bozan"








Film yorumu : " Perfect Number"




Güney Kore filmlerin bende nasıl bir tutkuya  dönüştüğünü bilmiyorum .Hatırladığım kadarıyla bir kaç yıl önce şehir dışından gelen kuzenim bir gece bizde kalmıştı .Onunla sinema hakkında konuşurken "Daisy" adlı filmden ve filmde çalan müziğin kendisi nasıl etkilendiğini anlattı durdu .Hatta müziğini sırf bana dinletebilmek için nette aramaya başladı ,şarkının adını bir türlü hatırlayamadığı için uzunca bir süre bulmasını beklemiştim .Neden bu kadar ısrarcı davrandığına anlam veremesem de filmi  izleyip ve şarkıyı dinledikten sonra kendisine hak verdim.Bir sonraki film yorumun da bu filmi yazacağım biz Perfect Number'e dönelim :)

Perfect Number gerilim ve romantik türünde 118 dakikalık bir film .Kendi halinde yaşayan bir matematik öğretmenin,hoşlandığı  kadının kazara eski kocasını öldürmesi üzerine cinayeti dahice örtbas etmeye çalışması ve bu süreçte yaşanan gerilimi konu alıyor .

Perfect Number filmi Keigo Higashino’nun, “The Devotion of Suspect X” kitabından uyarlanarak çevrilmiş .Kısa monologların , gerilimli sahnelerin ve heyecanlı dakikalarn sıklığı filmi baştan sonra sıkılmadan izlemenize olanak veriyor .


iyi seyirler

"oyun bozan"

























6 Eylül 2013 Cuma

Film yorumu : "Sanal Hayatlar "


Aslında biliyorum , ne anlatmak istediğini ,sonu neye varacağını ...ama bazen bilmek bir işe yaramıyor koca evrende yapayalnız hissettiğin zamanlar da ...ve yalnızlık işte o  bir lanetin ağına takıldığın da ,ruhunu sahip olur  ve aklına da, sana istediği her şeyi yaptırabilir, her şeyi...

Biliyor musun ?

Bildiğini düşünüyorum yine de içim rahat değil .O kadar uzaktasın ki  beni duyman imkansız ..en azından hissetmeni umuyorum  en azından bir  umutla anlamanı ...

Yönetmenliğini Henry Alex Rubin'nin yaptığı Sanal Hayatlar filmi  1 saat 55 dakikalık süresi ile güzel bir mesaj vermiş insanlığa ; kurgusu bize hiç de yabancı değil hatta günlük yaşantımızda karşılaşıyoruz belki çoğumuzun başına gelmiştir .Çoğumuz diyorum internet artık yaşantımızın büyük oranını kapsamakta.Evde ,işte, okulda yollarda ve hızının yetişebileceği her yerde .

Ve internet  maalesef artık bir ihtiyaç değil  de vazgeçilemez bir yaşam kaynağımıza dönüşmüş ,bu şimdi ve gelecek nesiller için kaygı verici Elinin altında tüm dünyaya bağlantı kurmak ve sürekli keşfetmek  başlarda iyi bir şeymiş gibi görünse aslında altında yatan ve bizim görmediğimiz bir çok tehlikenin içine ittiğinin farkında değiliz üstelik bağımlılık bizi asosyal hayatın derinliklerine itiyor .En önemlisi kendimizi unutuyoruz yaşadığımızı ,bağlarımızın olduğunu hayatı unutuyoruz ..

Filmi izledikten sonra vicdanınızla baş başa kalıyorsunuz ve bazı yeni kararlar verme olasılığınız çok yüksek :)

iyi seyirler


"oyun bozan "










3 Eylül 2013 Salı

Film yorumu: "Silenced" (Sessizlik )


Hayatta en zor şey insanın kendi kendine teselli etmesidir demiş  Shakespeare , 16.yüzyılın kasvetli günlerin birinde .Dünya belki bu kadar gaddar bile değildi ; yalnızlık, çaresizlik ,kimsesizlik şimdi ki gibi acı vermiyordu .Sessizlik bu kadar ağır gelmiyordu küçük bir çocuğun gözlerinde ve korkutmuyordu düşen  maskeler ardında ki yüzler  .Şimdi ise  o yüzlerin dokunulmazlığı var , bir çelik kadar sağlamlar ve sadistçe bakıyorlar .
Aynen bu filmde ki kötü adamlar gibi zalimler.

Yönetmenliğini  Hwang Donk Hyuk yaptığı "Silenced" film gerçek bir olaydan alınmış.Sağırlar okulunda yaşanan akıl almaz bir zulmü, ücretli öğretmen tarafından açığa çıkarılması ve şahısların ceza alması  için verilen mücadele . İzlerken duygulanmamak, etkilenmemek elde değil ve hatta orada işleyen adeleti gördükçe isyan bile ediyorsunuz .

Bana göre hayal gücünü ve yaşanmış olayları en etkili şekilde anlatan kurgulayan ülkelerden biri de Güney Kore  diğeri Avrupa Ülkelerinden bir kaç tanesi .Güney Kore bende ki yeri çok farklı , sanki bütün ülke her an kendilerine verilecek rol için hazırlar , sanırım bu onların yaşam tarzında ki  samimiyetlerinden kaynaklanıyor. Ağlamaya, içten bir gülümsemeye, hüzne ,sevgiye ,saygıya  olan samimiyetleri .

İyi seyirler
.......................

"oyun bozan"


1 Eylül 2013 Pazar

Film yorumu :"Sabır Taşı "( the patience stone)



Bazı güzel filmler bazı güzel insanlar gibi derin bir etki bırakıyor insanın üzerinde, kapılıp gidiyorsun. Değişik duygular yaşıyorsun ,değişik sıradan olmayan duygular .

Örneğin savaş filmleri, bütün duyguları aynı karede görebiliyorsun. Her şey ama her şey muallaktan çıkıyor perde açılıveriyor sahne  ışıkların altında...
Ölümün kaçınılmazlığı ve çaresizlikle  sürekli yüz yüze geliyorsun ,seninle konuştuğunu hissediyor sana baktığını sanıyorsun Orada can çekişen ve bazen de terk edilmiş senmişsin gibi... tüm hayatın bir film şeridi gibi akıp gidiyor önünden .
.............................

Sanırım bu film beni çok etkiledi ;  O kadar çok anlattı ki kadın o uzun monologlar içinde o kadar çok olaya şahit oluyorsunuz ki hiç bir şeyi yargılayamayacak durumuna geliyorsunuz .Her seferinde kadının konuşamayan ,duyamayan  kocasına " sana anlatacağım o kadar çok şey var ki " demesi ve yaşadığı duygularını sevmeye başlıyorsunuz zamanla .Yanındayım ,seni anlıyorum demek istiyorsunuz ve haklısın her ne yapmış olursan ol ...

Film ilk başlarda bana Amin Maalouf yada bir saniye sanırım o değil  Khaled Hosseini eseri olan Bir Muhteşem Güneş geldi aklıma  ...inanılmaz bir kitaptı .Eğer okumadıysanız bu filmden sonra mutlaka okumak isteyeceksinizdir benzer bir hikaye orada var .
  
Başrolde oynayan Golshifteh Farahani İranlı bir kadın sanatçı ..Farahani sanki bu rol için biçilmiş kaftan, rolünü hakkının vermiş.  Kendisi ayrıca  2012 ylıının Ocak ayında Fransa Le Figaro dergisine ülkesinde ki kadınlara uygulanan baskıya tepki amaçlı Çıplak Poz vermesinden dolayı İran'a girişi yasaklanmış .Diğer çevirmiş olduğu filmleri merak edip araştırdım ,vakit buldukça onları da izlemeyi düşünüyorum.
Kesinlikle izlemekten pişman olmayacağınız bir film özellikle hemcinslerim için mükemmel bir başyapıt  ...:)